• 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
2001 Mezunları Yemin Töreni

Bundan tam 20 yıl önce kendi mezuniyet törenimde, dekanımızın konuşmasını dinlerken kendi kendime bir söz vermiştim. Eğer bir gün dekan olursam, ben öyle konuşmayacaktım. Doğrusu bu ya.. hiç sevmemiştim dekanın konuşmasını. Terör yıllarıydı, çok zor şartlar altında okumuştuk. Okulu bitirmenin mutluluğunu yaşayacağımız bir gün, dekanımız bize “aslında herşeyin yeni başladığını, hayatta karşılaşacağımız zorlukların, bize öğrencilik hayatımızı mumla aratacağını” falan söylüyordu. Söylediklerinin çok da yanlış olmadığını ileriki yıllarda yaşayarak öğrendik belki ama, moral bozukluğunu uzun süre üzerimizden atamadığımız o konuşmanın yeri ve zamanı yanlıştı diye düşünüyorum hala.

Sizler de çok büyük sıkıntılar çektiniz çocuklar. Bunların bir kısmını burada ve birkaç gün önceki toplantımızda dile getirdiniz. Biliyorum dile getiremedikleriniz çok daha fazla. Ama bu sıkıntılar içinde çok büyük bir iş başardınız. Doktor oldunuz. Artık bu gerçeği kimse değiştiremez. Bizim öğrencilik koşullarımız düşünüldüğünde, siz bizlerden daha iyi öğrencilerdiniz.Ve elbette, bizlerden daha iyi doktor olacaksınız, bizlerden daha iyi hoca, bizlerden daha iyi dekan olacaksınız. Öyle olmasa ilerleme olmazdı. Doğanın diyalektiği sizin daha iyi olmanıza göre kurgulanmıştır.

Bu gece bütün olumsuzlukları unutun ,doktor olmanın keyfini çıkarın çocuklar, sabaha kadar eğlenin, azgınlık yapın. Ama, herşeyden önce, anne ve babalarınıza gidin. Kendi kızınız ya da oğlunuz tıbbiyeden mezun olmadan, onların bugüne kadar neler çektiklerini ve şu anda neler hissettiklerini anlamanız mümkün değildir. Yemin ettiken sonra doğru yanlarına gidin, onları ne kadar sevdiğinizi yüksek sesle söyleyin, söyleyin ki sadece onlar değil, herkes duysun.

Sevgili öğrencilerimö içinizden bazılarına daha önce de anlatmıştım.Son yıllarda tuhaf bir duygu gelişti bende, yaşlandıkça duygusallaşıyorum herhalde. Bazan derste, bazan vizitte bazan bir sınavın tam ortasında, söylenen bir söz, ya da bir görüntü ,birden yıllar öncesine, öğrencilik günlerime götürüyor beni. “Bizim öğrenciliğimizde... diye başlayan sözleri hiç sevmediğim halde, sırf siz de aynı hatalara düşmeyesiniz diye zaman zaman paylaştım bu duyguları sizinle.

Biraz önce oturduğum yerden sizleri seyrederken de aynı şey oldu. . Kendimi İstanbul Tıp Fakültesi Temel Bilimler binası önünde buldum bir anda. Sizler kayboldunuz yerlerinizi benim sınıf arkadaşlarım aldı. Hem de 20 yıl önceki halleriyle. Ama öyle sis perdesinin arkasından falan değil apaçık, o kadar gerçekki herşey, ileride kantini görüyorum, bir kahkaha geliyor o taraftan, hemen tanıyorum Fügen’in kahkahasını, isminin söylenişine çok düşkündür, mutlaka ü nün üzerine basarak Fügen diye söylenecek, ben kızdırmak için Fiigen diye sesleniyorum, herzamanki gibi birşeyler fırlatarak üzerime gelmesini bekliyorum ama beni duymuyor, daha yaklaşıp el sallıyorum Fügen beni görmüyor. 

Sema’nın onların yanından hızla ayrıldığını görüyorum. Yine her zamanki gibi acelesi var. Belki de dünya kupası finallerini kaçırmamak için eve yetişmeye çalışıyor. Sema bizim sınıf birincimiz, göz bebeğimiz. Ama sınıf birincisi olmak yetmiyor bu kıza, illa yeni şeyler öğrenecek, Peru milli takımının ilk 11’inide ezbere biliyor, yeni aldığı Murat 124ün diferansiyel takımının nasıl söküleceğini de. Bir de çok iyi zeytinyağlı dolma yapıyor. Ama yıllar sonra, hepimizin gurur duyacağı bir bilim kadını olacağını, şu anda o da bilmiyor.

Orada Fizik Tedavinin bahçesindeki bir ağacın dibinde, Murat, boynunda herzamanki kırmızı stetoskobu, etrafındakilere ideallerini anlatıyor. Mezun olunca doğru doğuya gidecek, yoksul hastaları ücretsiz tedavi edecek “karnımı nasıl olsa doyururum abi” diyor. “Oğlum sen önce kendine bir hematokrit baktır” diye dalga geçiyor Şule. Gerçekten hep solgundur Murat’ın yüzü, ama şu anda benden başka kimse bilmiyor, bu solgun yüzün yıllar sonra bir gazete haberinde karşımıza çıkacağını “rüşvetçi doktora suçüstü...” ve ben bu haberin gazetedeki fotoğrafını gördüğümde doktorun solgun yüzünden çok, masanın köşesinde görünen kırmızı stetoskoptan etkileneceğim.

Aydın’la Ayhan yemekhanenin duvarına oturmuş, yine bizim anlamakta güçlük çektiğimiz şeyler konuşuyorlar. Ayhan insan DNA sındaki aminoasit diziliminin bir gün mutlaka belirleneceğini anlatıyor heyecanla, Aydın “saymak için bir elektronik beyin geliştirilmeli” diyor. Masa üstü bilgisayar icad edilmemiş henüz ve genom projesinin sonuçlanmasına daha 19 yıl var. Ve yine bir tek ben biliyorum, 19 yıl sonra bir gün genom projesinin başarıyla sonuçlandığı İngiliz ve Amerikalı bilim adamları tarafından ortaklaşa açıklanırken, Anadolunun bir kasabasındaki evinde oğlunun okul masraflarını denkleştirmeye çalışan doktor Ayhan, başını bile çevirip bakmayacak bu televizyon haberine.

Sonra arkalardan Barış’ın gür sesi geliyor kulağıma, yine emekten, sömürüden, yurtseverlikten bahsediyor. Merakla dinliyor çevresindekiler, hepimiz bayılırız Barış’ı dinlemeye ama en çok kızlar. Çok özledim Barış’ı.. yüzünü görmeye çalışıyorum göremiyorum. Ne kadar da genç geliyor sesi. Zaten hiç yaşlanmadıki Barış. Vurdukları zaman Beyazıt’ta nişanlısının yanında, 25’inde bile değildi. Boğazıma bir şeyler düğümleniyor. Sesimi Barış’a duyurmaya çalışıyorum “N’olur Barış, n’olur güzel dostum! Gitme Beyazıt’a” diyorum. Barış beni duymuyor. Ve ben o soğuk, yağmurlu o uğursuz kasım gününden beri Beyazıt’a bir daha hiç gitmedim. Tabi Barış bunu bilmiyor.

Öyle zor bir durum ki bu. Arkadaşlarımın başına neler geleceğini biliyorum. Onlar henüz düşünmemişken neler yapacaklarını biliyorum. Nelere sevineceklerini, nelere üzüleceklerini, daha onlar yapmamışken, nelerden pişman olacaklarını biliyorum. Onları uyarmak istiyorum. Sesleniyorum! Bağırıyorum! ama arkadaşlarım beni duymuyorlar.

Sonra hayaller dağılıyor gerçeğe dönüyorum. Karşımda yine sizler varsınız. Ben arkadaşlarıma sesimi duyuramadım. Ama eminim, şu anda bu amfide dolaşan birisi, yani içinizden birinizin 20 yıl sonraki hayali de “ Hadi çocuklar! Aman arkadaşlar!” diye size ulaşmaya çalışıyor. Siz de duyamıyorsunuz elbette, ama n’olur biraz gayret edin , kalbinizi ve aklınızı doğru yönlendirirseniz eminim duyamasanız bile hissedeceksiniz ne anlatmaya çalıştığını.

Abiniz olarak sizi çok seviyorum çocuklar, hocanız olarak sizinle gurur duyuyorum. Güle güle yolunuz açık olsun.